12 Mart 2021
Nova Okulları Kurucusu Canan Topsakal'ın Nova Gazete'de yayımlanan köşe yazısı; "Bir varmış, bir yokmuş! / Masallar ve matematik!"

Bu sabah işe gelirken ‘’Bir varmış bir yokmuş”diye başlayan hikayelere kafayı taktım!

Acaba Avrupa’daki çocuklara anlatılan hikayeler böyle bir varsayımla mı başlar yoksa “Geçmiş zamanda?” diyerek mi?

Bir eğitimci olarak derdim  bizim çocukların bir türlü gerçeklikle başa çıkamamaları ve hep hayal dünyasındaki kahramanlar ile kendilerini eşleştirmeleri.

Acaba çocukların kafasına küçük yaşta yerleştirdiğimiz hikayelerin eğitimdeki rolü ne kadardır?

Hepimiz biliriz ki ilkokul öğretmenleri eğitimin temel unsurlarıdır. Onlar disiplinli olmayı, araştırmacı olmayı öğretebildikleri kadar kitaplardan nefret etmeyi de öğretebiliyorlar. Acaba öğretmene gelene kadar evde uygulayacağımız yöntem var mıdır?

Bu yöntemi hikâye kitaplarının içine yerleştirebilir miyiz?

Hep merak etmişimdir bazı çocuklar matematik çalışmaktan neden bu kadar nefret ederler ve bunun çocuklukta dinledikleri hikayeler ile bir ilgisi var mıdır?

Acaba çocuklara 3 yaşından itibaren matematik ile ilişki kurmayı öğretebilir miyiz?

Matematiği hikayelerin içine nasıl yerleştirebiliriz?

Ben hayatım boyunca matematiği bu kadar neden sevdim? Neden bazıları bu kadar nefret ediyor?

Eskiden, hikayeler sözlü kültürde kulaktan kulağa anlatıldığı için anlatıcının hayal gücüne göre abartılarak eğilip bükülür içinde yaşadıkları coğrafyanın kültürü ile yoğrulurdu.

Sonra yazılmaya başlandı.

Yazı hikayeleri tek tipleştirmekle birlikte ortak bir anlatı etrafında topladığı için ulus yapma konusunda iyi bir duygu oluşturdu.

Yazılı tarih olmasaydı insanoğlu böylesine milli kültürler ile yoğrulamaz seksen milyon aynı duygularla duygulanamazdı. O halde böylesine güçlü etkisi olan hikayeler neden çocukları eğitim öncesi daha iyi hazırlayıp analitik bireyler haline getiremiyor.

Mesela:

Masallar bize ihtişamlı aşklar, idealist kahramanlar, dağı delen Ferhatlar,  ömür boyu susan Kejeler sunuyor. Üstelik de bir varmış bir yokmuş derken en büyük kazığı atarak, yani var mı, yok mu emin olamadığımız bir şüpheciliğin ilmiğini de boynumuza takarak.

Bazı arkadaşların ‘’şüphecilik bilimin temelidir, hocam” dediklerini duyar gibiyim. Haklılar da lakin bu şüpheciliği metodoloji le destekleyip deneme sınama dediğimiz evrelerden geçirecek analitik akılla beslersek!

O zaman okula başlayan çocuk matematikteki kesinlik ile daha mı çabuk bağ kurar acaba?

Renee Dekart ’Düşünüyorum o halde varım; varlığa temel teşkil edecek başka bir argüman bulamıyorum” diyor. Biz de küçük yaşlardaki çocukların düşünmesi çok makbul değildir. Hatta “Bak şu bacaksıza boyundan büyük cümle kuruyor” diye dalga geçeriz.

Hikayelerimizde Alaaddin’in sihirli lambası ile büyüyen çocuklar son anda çıkacak cini beklerken mucizenin kendilerine yardım edeceğine emindirler bu nedenle düşünmeye gerek duymazlar.

Belki de bu yüzden liderler olmadan karar alınamaz ve kurtarıcı olmadan hiçbir şey düze çıkmaz. Velhasıl bir acayiptir bizde muhabbetin bahsi.